B*k gibi geçen bir günden daha merhaba!
Eğlenmek için gittiğimiz kamp maceramızda arabamın nasıl pörtlediğini tam bir ay önce "nazar bu nazar" yazımda anlatmış, çıkardığı masraftan yakınmıştım. Ah dostlar ah! Beterin beteri vardır diye boşuna demiyorlar! Çoğu yazımda ATA'larımızın söylediği cümleleri boşuna dile getirmiyorum, değil mi?
Hemen kaseti geriye takip başımdan geçen olayı anlatıyorum.
Annem Türkiye'ye gidecek diye arabayı ona veriyorum kaç haftadır. Sabah iş yerine o beni bırakıyor. Akşam da otobüs ile kendim dönüyorum. Bu sabahta öyle olmuştu.
Her salı olduğu gibi toplantı için hazırladığım dosyayı kontrol ediyor, son rütüşları yapıyordum. Telefonda annemin aradığını gördüğüm de, "yaaaae şu mail'i yollasam da, açsam" dedim. Sonra da aman bre deyip acıklı acıklı çalan telefona cevap verdim.
Annemin alo dememle "Büşra, arabanın yanı gitti!" demesi aynı anda gerçekleşti diyebilirim. Sesindeki endişeyi kesinlikle anlayabiliyordum. Ama onun endişesi benim de yüksek sesle konuşmama ve kabul ediyorum ki bağarmama neden oldu.
Hemen bekle geliyorum dedim.
Çok şanslıyım ki, sekreter hanım kıza gidip "annem kaza yapmış!" deyip iş yeri arabasını istedim. Onlarda gideceğim yer yakın olduğu için verdiler. Ya iş için istemiyorsun veremeyiz deselerdi?
Tam yola çıktım. Annem bir kez daha aradı. "Büşra cüzdanımı evde unutmuşum. Ehliyet yok. Polis bekliyor." Başından aşağı kaynar suyun dökülmesi bu olsa gerek.
Eve gittim. Cüzdanı aldım. Sonra olay yerine gittim. Ben gittiğimde annem olayın önünde olan dükkan sahibi ile yarım yamalak İngilizcesi ile konuşuyordu.
Polis beni arabadan iner inmez gördü. Yanıma yaklaşıp, ehliyeti aldı. Bende annemin yanına gittim tabi. Şuan ne sorduğumu ya da ne olduğunu hatırlamıyorum. Tek hatırladığım annemin "polis Türkmüş!" demesiydi.
Türk ise nasıl derdini anlatamadın be hatun diye yakındım. Sonra da şok da olduğu aklıma geldi zaten.
Polis yanımıza geldiğinde ilk olarak soy isminin yazdığı sol köşeye baktım. Bilmem ne oğlu yazıyordu. Türk olduğu belliydi yani. Kaslı yapısından anlamamıştım doğrusu. Annemin hastaneye gitmek isteyip istemediğini sordu. Annem hayır dedi. Suç karşı tarafta dur işaretinde durmamış dedi. Oh bu iyi haber dedim.
Götü boklu komşu kızının yaptığı gibi bana İngilizce anneme Türkçe konuşuyordu. Türklerin birbirleri ile İngilizce konuşmalarından ne kadar tiksindiğimi bir başka yazımda paylaşırım ama o durumda polis beyle tartışacak hiç halim yoktu. Hem de ehliyetsiz araba kullanımından anneme ceza yazmamıştı. Hem de aksanından Türkçesinin iyi olmadığı belliydi. Ve gene şanslıymışız ki, Türk karşımıza çıktı. Yaşadığım yerde Türk'lerin az olmasından bahsetmeyeceğim.
Annemin ikinci kazasıydı bu. İlk kazası Türkiye tatilimizde yeni araba kullanmaya başlayan arkadaşına "gel gel" yaparken arkadaşı tarafından iki araba arasında sıkıştırılıp, kemiklerini kırıp, 2 ay yatağa bağlı yaşamıştı. Her gün içtiği kelle paşa çorbalarını ve yediği keçi ürünlerini ben bile hatırlamak istemiyorum.
Bu arada geçen hafta annemin polis arabası tarafından durdurulduğunu, polisin ona kırmızı ışıkta geçtin demesini, annemin itiraz ederek ceza almaktan kurtulduğunu anlatmışmıydım? Ben olsam altıma sıçar, ne cezam varsa razıyım memur bey der başkalarının cezalarını da üstüme alırdım. Ne de olsa arabadan yanlışlıkla dışarı çıktığında vurulma ihtimalı olan bir ülkede yaşıyoruz.
Hatunun hayatı benimkinden daha atraksiyonlu, ciddiyim.
Çok uzattım galiba. Velhasıl, annemin iş yerine yakın olduğu için arabayı oraya çektik. Çarpanın çöp arabası olduğunu öğrendim! Ben işe gittim. Sigorta ile tüm gün konuştum. Akşam da arabayı tamir için çekici ile götürdük. Tamir edilmesini istemiyorum açıkcası. Eskisi gibi olmayacak ammmaaaa bağalım.
Not: o heyecanla polisin elinde yüzük var mı diye bakamadım. Belli mi olur, beyaz atlı prensin nerede çıkacağı belli olmaz. Ahahahahahah