(Bu yazıyı yazmak aslında Çarşamba günü aklıma gelmişti. Ama açıkcası biraz çekindim. Aradan çok uzun zaman geçmiş günlük. Hala beni hatırlıyor musun? Peki ya gözlerimin rengini?
Hatırlamıyorsan eğer canın sağolsun. Yeniden tanışırız.)
Çarşamba günü başıma gelen bir olayla hafızamı geri sarıp bir iki dakika geçmişe daldım. Hemen bloğuma girip anlatmak istedim ama malum yukarı da bahsettim.
İlk olay üniversite yıllarım da annemin deri eldivenlerini okula götürmek istemem ile gerçekleşti. Her ne kadar ellerimi soğuktan korumakta işini iyi yapmasa da, ilk gün lay lay lom gezerken hiç bir sorun yoktu. İkinci gün ise dersten çıkıp arabaya bindiğimde eldivenlerden sadece bir tekinin benimle olduğunu fark etmiştim. Fark ettiğim anda annemin de yüzü belirdi diyebilirim. Eve nasıl gittiğimi ve anneme nasıl söylediğimi hatırlamıyorum. Tek hatırladığım üzüldüğümdü.
Ertesi gün kampüs de aynı yerden geçerken eldivenin tekini bir bankın üzerinde görmüştüm! O andaki şaşkınlığım, acaba alırsam benim olmayan bir şeyi mi aldığımı düşünürler korkusu ve annemin surat ifadesi dört bir tarafımı kaplamıştı.
Anneme anlattığımda "bu ne kadar güzel deri, sen biliyor musun? Beşiktaş'tan almıştım. Helal paraymış" demişti.
2013 yılında başıma gelen bu olaydan sonra ikinci olarak tanımladığım bu mevzu bir kaç ay önce gerçekleşti. Çalışmaya başladıktan bir kaç ay sonra kendime gümüş bir kolye almıştım. Çok fazla maddi değeri yok tabiki ama bu tür şeylere önem veren bir oğlak kadını olarak manevi değeri ben de büyüktü. Taşınma telaşından nereye ne koyduğumu unutmuştum açıkcası. Taşındıktan sonra bir ara aklıma geldi ve ben kolyemi aradım ama bulamadım. İçim öyle bir gitti ki....Karadeniz de olmayan gemilerim batmıştı. 2 gün sonra odam da yatağımın üstünde kolyeyi gördüm! Nereden geldiğini sorduğum da abim bahçe de parlayan bir şeyi görüp de bulduğunu ve benim olup olmadığını sormak için benim odaya koyduğunu söyledi. Karnesi hep beş gelen ve herkese o karneyi göstermeye çalışan ilk okul öğrencisi gibi hissettim kendimi.
Helal paraymış dedim içimden.
Ve son olayım çarşamba günüydü. Eskiden Türkiye de kıyafet, çanta, ayakkabı ve takı bırakıyordum. Ama yaş ilerledi ve ben her sene gidemeyince en son gittiğim de herşeyimi toplamıştım. O zaman annemin göz şeklinde nazar boncuklu bir kolyesini getirmiştim. Nazar boncuğu bulunduğu yerden çıkıyordu sürekli ve ben camın kenarına babam yapıştırsın diye koymuştum. Aradan bir kaç ay geçti ve ben o kolyeyi her seferinde babama söyleyeceğim diye orada beklettim. Ta bi çarşamba gününe kadar...
İşe giderken "Bu kolye ne de güzel yakışır şimdi." deyip "Aman ya düşmez" diye de ekleyip kolyeyi taktım.
Öğle saatlerine kadar herşey normaldi. İş yerinden bir arkadaşım kolyemi daha önce fark etmedigi ve ne kadar güzel olduğunu bile söylemişti. Ama ben gene arabaya bindim ve sabah gözüme çarpan güneşten korunmak için indirdiğim ayna da kolyemin nazar gözünün olmadığını farkettim. O kadar duygulandım ki...Hemen içime baktım ama göremedim. O sinirle kolyeyi çıkarttım ve arabanın içecek konulan kısmına koydum.
45 dakika boyunca kolyeyi düşündüm. Eve gittiğim de herşeyden umutsuz pijamalarımı giymek için üstümü değiştirirken nazar boncuğunun göbeğime yapıştığını farkettim.
Ulan ne şanslıymışım...Ama helal de paraymış. Hani zaten şüphem yoktu çok şükür ama çok sevindim.
İşte böyle..Eğer küçük mutluluklar yaşamak istiyorsanız, helal paradan vazgeçmeyin derim.
Sağlıkla Kalın.
Sizi özledim